18 Mart 2009 Çarşamba

KORKMAZ YİĞİT ANADOLU LİSESİ


www.basariligencler.com adresinde yayınlanan röportaj sonrasında sitenin editörü sevgili kardeşim İbrahim Eryiğit ile bir proje başlatan Etiler Korkmaz Yiğit Lisesinden gelen davet üzerine lise öğrencisi kardeşlerimizi ile bir bilgi paylaşımı gerçekleştirdik. Geçen sene gerçekleştirdiğimizi Gençtival2 ,Genç Birleşmiş projeleri ile Düşün Taşın Kulübü'nün çalışmalarını paylaştığımız etkinliği organize eden okul aile birliği yetkilerine teşekkür ederim.

22 Aralık 2008 Pazartesi

AYDINLIK papuçlar!!!


Herkesin kendine göre tepkisi vardır ya da toplumların desem daha doğru olucak.Benliğimize ters düşen herşeye tepki gösteririz ister istemez,hani kaba bir tabir vardırya ^Damarıma basma^ işte o damar bardaktaki son damlayla eş anlamıdır.

Muntasar El Zeydi'in damarını ezip geçmiş,bardağıda selde kaybolmuş olmalıki bir başkana bunu yapabilme cesaretinde olabilsin.

Bir gazeteci yaşananlardan bıkmış artık özgür olmak isteyen bir ıraklı,ilk zamanlarda Saddam'ın heykel ve resimlere vurdukları ayakkabının altıyla şimdi son günleri yaşayan bir başkana atmakta.Bunu normal karşıyorum çünkü;

Hadi onlar hatalarını anladılar ve zararın neresinden dönsek kardır deyip birşeyler yapmaya çalışıyolar.Biz ne yapalım?kendi içimizde TarihİNİ bilmeyen halsiyetsizler var.Ermeni tehcirinin nedemek olduğunu bilmeyen AYDINlar.Bakın size tehciri anlatmıcam çünkü onu o sizi ilgilendirmez çünkü tehcire kadar ölüm yoktu.Evet ermenilerde yoktu bizim köylerimizi Van'ı saymıyorum.Tehcir başladı ve 438.000 bin kişi yola çıktı.Varanlar 382.148 kişi arada 56.610 kişilik fark:500 kişi Erzurum-Erzincan arasında 2000 kişi Urfa-Halep arasındaki Meskene'de;2000 kişi Mardin civarında eşkıya ve urbanın (arap aşiretleri)saldırısı sonucu katledilmiş,5 bin kişiden fazlası Dersim bölgesinden geçen kafilere yapılan saldırılar sonucu öldürülmüştür.Bu bilgilere bakarsak 9-10 bin kişinin tehcir sırasında öldüğü tespit edilmektedir.Ayrıca yollarda açıktan tifo ve dizanteri gibi hastalıklardan 25-30 kişinin telef olduğunu tahmin edilmektedir.Kalanların çoğu yola çıkarılmş olmakla birlikte,henüz iskan mahalline varmadan tehcir durulması sebebiyle bulundukları vilayetlerde alıkonulmuştur.(26 Nisan 1916).Üstelik ermenilerin büyük bir bölümü Rusya bazı batı ülkeleri ve ABD ye kaçırıldıkları biliniyor.Nitekim belgelerde Osmanlı ordusunda silah altında bulunan ermeniler'den 50.000 ermeninin Rus ordusuna,Türklerle savaşmak üzerede 50.00o ermeninde Amerikan ordusunda 3-4 yıl eğitim gördüğü kayıtlarda yer almaktadır.Hee bu arada tehcir neden yapıldı diye sorarsan Kars çarşısını,Erzurum'da içinde Türkleri içine doldurulurak yakınan konaktan bahsetmem saçma oluyor herhalde çünkü resimdeki belge tehcir sebebi olduğu biliyordur.... .Ama onların ismi AYDIN günleri ve kafaları değil neyse onlara müjdeli bir haberim var....

AYDINlara biz nasıl bir tepki veririz bilmiyorum ama bence gözleri AYDIN!!! tepkiye(osmanlı tokatı) na çok az kaldı....

26 Ağustos 2008 Salı

ALTIN KAFES


Okyanusun ortasında bir ada düşünün öyle bir adaki okyanustaki tüm nimetlerini maf eden,Dünya'nın en leziz ve güzel balıkları burada olmasına rağmen balıkçıları kaçıran,çiçekleri solduran güzel havayı maf eden kodes ada.

İsminden korkulan sanki içerdekiler burada cirit adıyomuş gibi korkuttan Bayrampaşa özgürlüğüne kavuştu.

Tam ortasındaki Kader mahkumlarının evi taşındı.Gerçi ev demeğe bin şahit gerek derlerya.Halka kısa süreliğine sergilenen cezaevini ibret almaları için gezmenizi rica ederiyorum.Volta altmak için yeri bile kalmamış,erken kalkanın vay haline çünkü kalkıp lavaboya gitmesi için tüm sıranın kalkması gerektiğinden eminim.Allah onlara sabır versin.Lakin şuraya parmak basmak istiyorum.
1968 açılan bu cezaevinin etrafında evlerin olduğu söyleyen büyüklerim var.Bakın henüz kırk sene geçmiş.Bu çok acı bişey kırk sene sonrayı göremez olmuşuz bu kodesin şehrin ortasında kalıcağını hiç tahmin etmeksizin para yatırmışız,şimdide yeni bir yer.Eğer bunu kırk sene önce yapılsaydı belki bugün şehrin göbeğinde kalan cezaevimizden eğilmek yerine üniversitemizle yerinirdik.

Damımız akınca yenisi yapmak yerine sürekli yamıyoruz ama nereye kadar bakalım.
Heee resim mi??? Bir hapisane hatırası!!!

23 Mart 2008 Pazar

HAYAT YOLLARI


Yaşlandıkça insan tecrübe kazanır derler.Fani Dünya'nın yaşanmazlarını yaşamışların,yüzü daha fazla kırışıyor sanırım.Her bir çizgi zorluğu gösterir,insana emnet olan suretinde.

Düşünebilen tek varlıkların kalpleri yüzlerine vurur derler.İşte bu çok kötü kendimi altmış yaşında düşünemiyorum ,çünkü kalbimin durumunu az çok tahmin edebiliyorumda ondan olmalı.


Çocuk oluyor yaşı geçtikçe insan,bakıma muhtaç,sevgiye daha fazla acıkıyor.Birde değer verdiklerin büyümüş verdiğinin üç te birini bile sana bahşetmiyorlarsa bir çizikte onlardan gelmiştir.Paralel ya da dik görülen her çizik bir darbedir insana.


Tarlayken gördüğü yerlerin şuan çarpık olan tuğla yığını olmasından,sadece kokusu geldi diye sana tencere dolusu yemek getiren komşunun oğlu geçerken selam bile vermediğinde;Ekmek,şeker,yağ,tüp almak için tüm gün sıra beklerken şimdi Norveç'i doyurucak nimetleri çöplere attığımızı işittiğinde;Darbeler,asılan başkanlar 85 yıldan beri hiç bir zaman tam vaktinde yapılmayan şeçimlerinde dün gibi bugünde meydanlarda aynı yalanları söyleyen millet vekillerini seyrettiğinde,plastik ayakkabıyla düğünü olmuş ama şimdi torunlarına onlarca para harcayıp aldıkları ayakkabılara burun büktüğünde,televizyonun ilk çıktığı zamanlarda TRT'de çıkan haberlerden şimdiki magazin olmuş ana haberlerini gördüğünde,içindeki görünmez arıyı dinlendiren Türk Müsikinsinden,hit olan Allah belanı versin diye bir şarkıyı duyunca...Siz söyleyin hangi insan yara almaz,yüzünde çizgiler oluşmaz.Söledim kendimi 60 yaşında düşünemiyorum diye.Belki onlar şansı soy olucaklar bizim yaşadıkalarımızın ya da yaşıcaklarımızın yanında

Bana sorarsanız insanın yaşı geçtikçe oluşmuyor o hayat yolları,bizim halimize açıyıp hüzüntüden yıpralıyorlar,onlara bu izleri yıllar değil bizler yapıyoruz...

14 Ocak 2008 Pazartesi

UNUTMAyalım!!!



Byzantion,Yeni Roma (Nea Roma),Konstantinopolis,Konstantiniyye,Çarigrad,Dersaadet,Darü'l-Hilafeti'l-liğine,İstambul yoksa İstanbul mu desem?Böyle onlarca kristalleri vardır metropol şehrin,tarih boyunca bunu korumuş dil,din,ırk onun metropolluğunu bozmamış hep gözler üzerinde olmuştur.

Peygamber müjdesi onun güzelliğini kat kat artırmış,ulaşmak için tüm islam alemi seferber olmuştur.Okadar önemlidir ki manevi alemde yerleri İstanbul olanlar bile,Dünya da onu kavuşmak için yaşına bakmadan mücadele etmişlerdir.Defalarca kuşatmışşız, kuşanılmışız sadece İstanbul için başkent bile değiştirilmiş.Biraz düşünürsek tarihe ismini kazımış olan kişilerin yolu bile İstanbul’dan geçmektedir.
Muhteşem hazırlıklar ve dahice fikirlerle Konstantiniyye’yi fetih eden II.Mehmet namıdeğer Fatih Sultan Mehmet.Ortaçağı geride bırakmanın ve müjdeye ermenin sevincini yaşarken.Unutulmazlar arasına girdiğininde farkındadır.İkinci olarak ise;Merkezi İstanbul olan Osmanlı Devleti’ni binlerce askerle işgal eden ittilaf devletleri,kurtuluş için milli mücadelenin zorunlu kılmaları ve Mustafa Kemal Atatürk’ün onlara Türkün gerçek gücünü göstermek zorunda kalmasıdır.
Hz.Osman’nın Halifeliği zamanı İstanbul’u almak için ilk deniz kuvetini kurması gibi ilklerden bahsetmemize gerek bile yoktur zaten.
Şehri ortadan ayıran deniz, Avrupa ve Asya’nın göbeği olmak onun özelliklerindendir elbet.^''Ama bana göre en büyük özelliği taşının toprağının altın olmasıdır''…!Öyle gelmemiş mi çoğumuzun dedesi,babası?İnanırım;Ozamanlar kesinlikle altınla beraber teraziye koysak mukaddes şehrin üstün geliceğinden…fakat şimdi?Bu muhteşem insanlara büyük haksızlıklar ediyoruz.Surların dibinde, Piyerloti’de yani Eyüb'te hırsızlık yapan arkadaşlar,Edirnekapı’daki yatan şehitlerin ve büyüklerimizin mezarlıklarına hiç utanmadan çöp atanlar,Dünya’nın gıpta ettiği şehri görmeye gelen turistleri dolandıran ve yılbaşında şehrin göbeğinde onları zor durumda bırakan kişilerde,bu önemli insanların torunları olduğunu unutuyorlar sanırım.
Bence o arkadaşlar ya Türküm demesinler ya da Türklüğü öğrensinler lütfen.Aslında söylenenicek çok şey var lakin sadece akıllarda şu kalsın yeter.555 yıl evel tüm güçleriyle çektikleri gemileri suya indirende,85 yıl önce silaha sopayla koşan analarında,bizim atalarımız olduğunu unutmasınlar yeter…

3 Ekim 2007 Çarşamba

Kırmızı başlıklı ÖCÜÜÜ

^^Öcüü^^ diye korkuturlar hep çocukları.Ufacık beyinler o öcüü kelimesini kafalarında korkularınla birleştirip,hayali bir kahraman oluşturur sürekli ondan kaçmaya çalışırlar.Ama eminim onun bir öcüüsü yok.Evet sadece 1 tane yok,hayat ona her yönüyle öcüü olmuş,yağmuruyla,çamuruyla,açlıkla ya da sabah alarm yerine bandıra gelen tekmesiyle korkutmuş,bedeni ufak ama ruhu kocaman tomurcuğu.

Üzerine binalar,parklar,yolsuzluklar,yalancılıklar,sahtekarlıklar daha neler neler sığdıran Dünya, ona bedenin ufak olsa da bedeli agır deyip göstermiş öcüülüğünü.

Yağmurdan mı ıslak yerler? Yoksa göz yaşından mı?

Bu bilinmez ama geleceği umutsuz olan bir çocuk yatıyor yerde.Üzerindeki renk uyumunun farkında bile olmayan bir çocuk.Ellerini ve kollarını birbiri içine sokmuş,patlayan havanın etkisinden düşen sıcaklık yüzünden ve yorgunluktan atmış kendini yere.Bizim kaçacağımız yer ona bir sığınak olmuş.

Peki ne işi var bu çocugun yerde.Yaşıtları okulda dersteyken,evde tv karşısında çizgi film izliyorken,acaba bu çocuk neden dışarda ve neden yerde?Hareketli hayattan,sahtekar insanlardan,hortumculardan,barlarda ya da gece kulüplerinde ceket yakanlardan,ya da milyarlık arabaya binenlerin sıçratacakları çamurdan kaçıyor belki.

Aslında bu sorunun cevabını önündeki kağıt mendiller daha iyi verir sanırım.Umutlarını kağıt mendillere bağlamış,çünkü akşam aç kalıp kalmamasına 14 parça mendil karar vericek.Gelecek için tek duası şu mendilleri satabilmek olan bu çocuk,her biriyle farklı hayalleri var belkide.Birinden sıcak çorba diğerinden ekmek ve zeytin.O hep azla yetinmeyi öğrenmiş çünkü duygu sömürüsü yapıp dilenmemiş, çalmamiş.Onun dağı ve güvencesi soğuktan üşümeyen yağmurdan ıslanmayan mendilleriymiş.

Caresizliğin bu fotorafı,nasıl bir ülkede yaşadığımızı gösteren karelerden sadece bir tanesi.Bir günde milyarlar harcayanlar bu yollardan hiç geçmiyolar sanırım.Ya da arabanın arkasındaki o siyah camlar dışardan içeriyi göstermediği gibi içeriden de dışarıyı göremiyosun sanırım.

Gelin artık arkası siyah camlı arabalara binmeyelim,ceket yakıp eglenmeyi keselim ya da at gözlüğümüzü çıkarıp çevremize bakalım.Maneviyatı yüksek bu günlerde bu tomurculukları ruhunla bedenini aynı seviyeye çıkaralım ve artık onları korkutmayalım.....

2 Eylül 2007 Pazar

İKİ NEHİR ARASINDA HAYAT

Haritadaki yeşil yerin çoğrafi konumuna dikkat etmenizi rica ediyorum.Batı Asya'da bir bölge burası.Türkiye'de başlayan Dicle ile Fırat ırmakları arasında yer alan ve birleştikleri noktaya kadar uzanan Mezapotamya,dört binyılı aşkın bir süre boyunca büyük uygarlıkların beşiği olmuştur. Sümerler, Akadlar, Persler, Babilliler ve Asurlular gibi. Bunların dışında daha birçok halk ve kavim Mezopotamya'da kök salmıştır.Burası için sayısız savaşlar olmuştur peki nedir burasını bu kadar önemli yapan şey?
İki sevgili gibi ayrı kollarda dolaşıp sonra hayatlarını birleştirip Şatt'ul Arab'ı oluşturan Dicle ve Fırat'tan başkası değil tabiki.
Verimli topraklar şimdi olduğu gibi ozamanda çok önemli olduğundan bu kavgalar.Şimdi nasıl ŞİMDİLİK su değilde petrol için binlerce kilometre ötedeki ülke tek suçu petrollu bol diye diğer bir ülkeyi işgal ediyorsa,ozamanda paylaşılamayan şeyin verimli topraklar olduğu anlaşılıyor.Peki şimdi orada ölen çocukların suçları ne?Topraklarının verimli olması mı?Bu konu tartısılır lakin şu çok basit bir şekilde ortaya çıkıyor.İhtiyaçlar büyüdükçe dünya ufalıyor.Susuzluğun kapıda olduğu yani Dünya'nın küçültüğü şu zamanda dikkat edelim.Bizim susuzluk dediğimiz bilimsel açıklaması küresel ısınma dedikleri şey,mavi ve yeşil karışımı Dünya'yı avuç içine alıp sıkmakta.Karadeniz'in 3'te 1'ini kaybettiğimizden haberiniz vardır sanırım.Bence haberimiz olmalı ve daha dikkatli olmalıyız,Mezapotamya gibi üstümüze verimli topraklar için oyunlar oynamasınlar.Burada büyüyen çocukların suçları verimli topraklarda bulunmaları olmasın.Bu bizim elimizde dikkat etmeliyiz!!!Bilinmez belki binlerce kilometre ötedeki ÜLKEler bizim sularımızın için koskoca Dünya'yı kibrit kutusuna sokabilirler...