3 Ekim 2007 Çarşamba

Kırmızı başlıklı ÖCÜÜÜ

^^Öcüü^^ diye korkuturlar hep çocukları.Ufacık beyinler o öcüü kelimesini kafalarında korkularınla birleştirip,hayali bir kahraman oluşturur sürekli ondan kaçmaya çalışırlar.Ama eminim onun bir öcüüsü yok.Evet sadece 1 tane yok,hayat ona her yönüyle öcüü olmuş,yağmuruyla,çamuruyla,açlıkla ya da sabah alarm yerine bandıra gelen tekmesiyle korkutmuş,bedeni ufak ama ruhu kocaman tomurcuğu.

Üzerine binalar,parklar,yolsuzluklar,yalancılıklar,sahtekarlıklar daha neler neler sığdıran Dünya, ona bedenin ufak olsa da bedeli agır deyip göstermiş öcüülüğünü.

Yağmurdan mı ıslak yerler? Yoksa göz yaşından mı?

Bu bilinmez ama geleceği umutsuz olan bir çocuk yatıyor yerde.Üzerindeki renk uyumunun farkında bile olmayan bir çocuk.Ellerini ve kollarını birbiri içine sokmuş,patlayan havanın etkisinden düşen sıcaklık yüzünden ve yorgunluktan atmış kendini yere.Bizim kaçacağımız yer ona bir sığınak olmuş.

Peki ne işi var bu çocugun yerde.Yaşıtları okulda dersteyken,evde tv karşısında çizgi film izliyorken,acaba bu çocuk neden dışarda ve neden yerde?Hareketli hayattan,sahtekar insanlardan,hortumculardan,barlarda ya da gece kulüplerinde ceket yakanlardan,ya da milyarlık arabaya binenlerin sıçratacakları çamurdan kaçıyor belki.

Aslında bu sorunun cevabını önündeki kağıt mendiller daha iyi verir sanırım.Umutlarını kağıt mendillere bağlamış,çünkü akşam aç kalıp kalmamasına 14 parça mendil karar vericek.Gelecek için tek duası şu mendilleri satabilmek olan bu çocuk,her biriyle farklı hayalleri var belkide.Birinden sıcak çorba diğerinden ekmek ve zeytin.O hep azla yetinmeyi öğrenmiş çünkü duygu sömürüsü yapıp dilenmemiş, çalmamiş.Onun dağı ve güvencesi soğuktan üşümeyen yağmurdan ıslanmayan mendilleriymiş.

Caresizliğin bu fotorafı,nasıl bir ülkede yaşadığımızı gösteren karelerden sadece bir tanesi.Bir günde milyarlar harcayanlar bu yollardan hiç geçmiyolar sanırım.Ya da arabanın arkasındaki o siyah camlar dışardan içeriyi göstermediği gibi içeriden de dışarıyı göremiyosun sanırım.

Gelin artık arkası siyah camlı arabalara binmeyelim,ceket yakıp eglenmeyi keselim ya da at gözlüğümüzü çıkarıp çevremize bakalım.Maneviyatı yüksek bu günlerde bu tomurculukları ruhunla bedenini aynı seviyeye çıkaralım ve artık onları korkutmayalım.....

2 Eylül 2007 Pazar

İKİ NEHİR ARASINDA HAYAT

Haritadaki yeşil yerin çoğrafi konumuna dikkat etmenizi rica ediyorum.Batı Asya'da bir bölge burası.Türkiye'de başlayan Dicle ile Fırat ırmakları arasında yer alan ve birleştikleri noktaya kadar uzanan Mezapotamya,dört binyılı aşkın bir süre boyunca büyük uygarlıkların beşiği olmuştur. Sümerler, Akadlar, Persler, Babilliler ve Asurlular gibi. Bunların dışında daha birçok halk ve kavim Mezopotamya'da kök salmıştır.Burası için sayısız savaşlar olmuştur peki nedir burasını bu kadar önemli yapan şey?
İki sevgili gibi ayrı kollarda dolaşıp sonra hayatlarını birleştirip Şatt'ul Arab'ı oluşturan Dicle ve Fırat'tan başkası değil tabiki.
Verimli topraklar şimdi olduğu gibi ozamanda çok önemli olduğundan bu kavgalar.Şimdi nasıl ŞİMDİLİK su değilde petrol için binlerce kilometre ötedeki ülke tek suçu petrollu bol diye diğer bir ülkeyi işgal ediyorsa,ozamanda paylaşılamayan şeyin verimli topraklar olduğu anlaşılıyor.Peki şimdi orada ölen çocukların suçları ne?Topraklarının verimli olması mı?Bu konu tartısılır lakin şu çok basit bir şekilde ortaya çıkıyor.İhtiyaçlar büyüdükçe dünya ufalıyor.Susuzluğun kapıda olduğu yani Dünya'nın küçültüğü şu zamanda dikkat edelim.Bizim susuzluk dediğimiz bilimsel açıklaması küresel ısınma dedikleri şey,mavi ve yeşil karışımı Dünya'yı avuç içine alıp sıkmakta.Karadeniz'in 3'te 1'ini kaybettiğimizden haberiniz vardır sanırım.Bence haberimiz olmalı ve daha dikkatli olmalıyız,Mezapotamya gibi üstümüze verimli topraklar için oyunlar oynamasınlar.Burada büyüyen çocukların suçları verimli topraklarda bulunmaları olmasın.Bu bizim elimizde dikkat etmeliyiz!!!Bilinmez belki binlerce kilometre ötedeki ÜLKEler bizim sularımızın için koskoca Dünya'yı kibrit kutusuna sokabilirler...

26 Ağustos 2007 Pazar

ŞahBABA

İstemeden çıktığı Saltanatından (04.07.1918) 4 ay geçmeden 30 Ekim 1918 tarihinde uğursuz Mondros imzalandı.Bunu Osmanlı topraklarını ittilaf devletleri tarafından işgali takip etti.İngiliz filoları Kasım 1918'de İstanbul'a geldiği ve en son 16 Mart 1920'de toplarının yönünü mukaddes kumandanın mukaddes şehirine döndürdüğü vakit.Padişah iradelerini hatta hükümet kararlarını sanki Sultan Vahdettin arzusu ve kararıymış gibi düşünmek,tarihi yanlış yorumlamak demektir.Vahdettin'in bundan sonra yaptığı uygulama hem ittilaf devletlerini oyalama hemde Kuvay-i Milliye'yi destakleyerek,yeni Türk Devletini ortaya çıkmasını sağlamak olmuştur. Farkındaydı oda,Osmanlı Devletinin artık hayat bulamayacağından.Ülkeyi yöneten o değildi ve arkasından kuyu kazanlar saymakla bitmezdi.Ama o doğru olanı yaptı ve sadece bir kişye güvendi.Mustafa Kemal'e en çok yardım eden birisi nasıl hain olabilir bilinmez ama bakın kendi hatasını nasıl belirtiyor VI.MEHMED Vahdettin:Eğer benim bir hatam var ise,din ve devletin bu derece tahribine ve bozulmasına bazı seçkin kişilerin dışında bütün vekiller,bilginler,akıllı kişiler ve memleketin ileri gelenleri tarafından ses çıkarılmayacağına ve bazı hasis menfaatler karşılığında gizli ve açık şekillerle yardım ediliceğine ihtimal vermemiş olmamdadır.Ben devletin hayat ve mematıyla herkesten fazla ilgili olan milletin aydınlarının vatani ve vicdani görevlerini bu derece su istimal etmeyecekleri hakkında beslediğim iyi niyetlerime aid olan hatamı itiraf ediyorum.İşte şimdi şu satırları ve bunun gibi bir sürü belgeyi ve yaşalınan olaylara bakarak sormamız gereken bir soru var.
Hain olan KİM acaba?

25 Ağustos 2007 Cumartesi

Darağacında bir BAŞBAKAN


Hadi biraz siyaset yapalım!Zor dime sanki şu asılan ipte durmaktan farkı yok siyaset yapmanın.
Cumhuriyet kurulduğunda 3 milyonmuşşuz şimdi 70 milyon,fikir ayrıcılıkları olması çok normal. İşte siyasette bunu kullanmak demek.Her zaman bir adım önde olan yara alır,dün böyle olmuş,bugünde öyle yarında aynı olucak.Çünkü iktidara muhalefet çıkar,vardır,olacaktırda.
Bakın Osmanlı zamanından beri laik bir ülkeyiz dil,din, ırk ayrıcalığı yapmadan kucak açmışız özürce yaşamış insanlar,bugünde bu böyle değil mi?Biz bunların farkındamıyız bilmiyorum ama hala laiklik tartışması aldı gidiyor.Kendimizi ve ülkemizi yıpratıyor ve yıprattırıyoruz.3 milyonken cahildik çünkü yeni bir yazı hiç bilmediğiz alfabeyi kabul edip çağdaşlaşmaya ilk adımı atmıştık.Artık aba yerine pantalon,çarık yerinede iskarpin giymenin zamanı gelmişti.Bunları söylemişti Adnan Menderes 1950'de.Halk ona inanmiş ve güvenmiş büyük bir oy coğunluyla başa gelmiş.10 yıllık ittidarında 11 kez istifa mektubu veren biriymiş ama nedense görüşlerinin ve yaptıklarını ters olduğu söleyenler bile onu çaydırmışlar her seferinde(nedense?).O artık halkının herşeyden haberi olmasını.Onların isteklerini yerine getirmek için gelmiş başa.Ve sadece halk istiyor diye değiştirdiği o kadar yasa varki,sonradan bu değiştirilen yasaların cellatını olucağını nerden bilebilirdi.Söz vermişti onlara istediklerini yapacaktı ve onlar gibi düşünüyordu Mendereste.Belkide onun tek suçu buydu siyaset yapamaması sanırım,çünkü o hep kendini Aydın'daki çiftçi Adnan olarak görmüş.O Adnan gibi düşünmüş ve hareket etmişti.Aslında halk onun yaptığı hiç birşeyden rahatsız olmamış şikayette etmemiş.Dedimya az önce,siyaset!Hiç acıması yok bunun.Bianda saldanyenin üstünde bulmuş kendini.
Beni üzen 10 yıl Başbakanlık yapmış bu ülkeye öyle yada böyle ter dökmüş birini ben darağacına yakıştıramıyorum.Ben buradan şunu çıkarıyorum ya bizim şeçtiğimiz kişiyi kimse beğenmiyo yada seçilen kişiler işlerine gelinmiyo.A yada B partisi bu benim hiç umrumda değil benim için önemli olan artık biz cahil değiliz.Gerçekleri görelim ve artık siyaseti yönlendiren biz olalım.
Siyaset insanlar için mi? yoksa
İnsanlar siyaset için mi?
Cumhuriyet insanlar için mi?
Cumhuriyet için mi insanlar?
Artık şunu düşülelim ve yıpratmayalım yıprattırmayım şu eşsiz vatanı!
Ve hep biz 1 adım geride olan taraf olmayalım...

19 Ağustos 2007 Pazar


MÜEBBET...

Siz yandaki resimde ne görüyorsunuz???

Sadece parmak arasında tutulucak kadar ufak, bir ucu pamuk diger ucu ölüm.

Neydi o zaman sendeki şehvet.Ademoğlları neden yakınlarından daha fazla seviyorlar seni?Neden beni İÇMEYİN diye avazın cıktığı kadar bağırmana rağmen,emziksiz bebekler gibi ağlayıp seni istiyorlar hala.Bir cezaevi misali neden herkesi kapanına alıp herkese aynı cezayı kesiyorsun,müebbet.Boyuna bakmadan nasıl beceriyosun bunları?
-sakinleştiriyor beni
-dinlendiriyor
-avutuyor beni,derdimi tasamı unutuyorum vs....
işte bebeklerinin savunmaları bunlar.Çinlilerin bizden korktuklarında yaptığı set gibi,bunuda set sanıyor bebek beyinliler.

Artık bebeklerin büyümesi gerekmiyo mu?Gerçekler bu kadar ortada ve acıkken,nEDEn emziği bırakmıyoruz,neden hala barış dolu bir dünya yaşayıp cezaevinden kurtulmuyoruz.Eğer kendinizi sevmiyorsanız,sevdiklerinizi düşünün ve artık büyün koca bebekler...

imzA:
SEVDİKLERİNİ SEVEN

15 Ağustos 2007 Çarşamba

The SECret




Mutluluk sağlık ve zenginlik:^Sır^ size elde etmek istediğiniz her şeyi veriyor.

Peki bu merak edilen ^SIR^ neydi?

Biz hepimiz sınırsız bir güçle yaşıyor,kendimizi idare ederken tamamıyla aynı kurallara baglıyız.Evrenin doğal kanunları o kadar kesin ki, uzay gemilerini inşa edip aya insan gönderirken bile hiçbir sıkıntı çekmiyor,inişlerimizin zamanlamasının yaparken saniyenin onda birini dahi hesaplıyoruz.Fas,Avusturalya,Paris,Atina ve ya istanbul nerde olsursanız olun,hepimiz aynı kuvvette,tek bir yasa çekim yasasına baglı olarak yaşıyoruz.

^^SIR^^ çekim yasasıdır!

Bu ^SIR^rı ismi unuttulmamışların hepsi biliyorlardı.Shakespeare,Leonardo da Vinci,Sokrates,Pisagor,Newton,F.S.Mehmet,Mevlana,M.K.Atatürk.Bu isimlerin ölümsüz olmamalarının nedeni ^SIR^ rı bilmeleriydi yani onlar çekim yasasını kullanıp hep kendinlerinini iyiye hedeflediler ve bunu başardılarda.Bu yasanın özü,bolluk düşünmeniz bolluk görmeniz,bolluk hissetmeniz bolluğa inanmanızdır.Herhangi bir sınırlama düşüncesinin beyninize girmenize izin vermeyin.Üzerinde düşündüğünüz ve şükrettiğiniz herşeyi hayata geçirin ve hep iyiyi düşünün unutmayın bu bir yasa ne istiyosanız onu kendinize çekiyorsunuz.Kazanılan bütün paraların yaklaşık %91 tarafından kazanınmasının sebebi sizce nedir?Onlar ^SIR^rı biliyolardı artık sizde biliyosunuz.Sadece parasal konuda değil herşeyde çekim kuvvetini kullanıp beynizdeki olumsuzlukları atıp iyiyi düşününerek onu kendinize çekebilirsiniz.Rahibe Teresa çok zeki bir insandı.^^Savaşa karşı bir toplantıya asla katılmayacağım beni,barışa dair toplandığınızda davet ediN^^.Oda ^SIR^rı çözmüş mutlu olmayı öğrenmişti.Ne istemiş olursan ol,dileğin için dua ederken,onu elde etmek olduğuna inan,ona erişeceksin.

Bence Rhonda BYRENE (kiTabın yazarı) ^^SIR^rı çözmüş gözüküyo yazdığı kitap 2 milyon satmiş ve artık oda zengin olmuş. :)

6 Ağustos 2007 Pazartesi

Ölmeyi Ögrendiğinde Yaşamayı da Ögrenmişsin demektir!

Bir dönem dünyayı sallamış bir efsane grup için ne hazin final!..Kurucularını çoktan toprağa vermişlerdi.Artık birbirlerini görmüyorlardı bile..."En küçükleri"nin ölüm döşeğinde buluştular son kez...Kim bilir nelerden konuştular.Çıkan ikili, gözyaşlarını sildi gizlice...Kalan, ölüm için saat saymaya devam etti.
* * *
Beatles'ın en genç üyesi (58) George Harrisson'ın beklenen ölümü bana Mori'yi hatırlattı.Mori Schwartz, hayat dolu bir üniversite profesörü...1994'te vücudunda bir gariplik hissetmiş. 60'lık vücudu artık dans derslerini kaldıramayacak kadar bitkinleşmiş. Doktora gittiğinde yakında öleceği haberini almış:Hastalık Mori'yi tekerlekli sandalyeye bağlamış. Dersleri bırakmış, evdeki bakıcının kollarında bebekliğe yeniden dönmüş: Kucaklanıp kaldırılır, başkası tarafından yıkanır, poposu pudralanır olmuş.Düşünmüş o zaman:"Kendimi bırakıp yok olmayı mı bekleyeyim, yoksa kalan zamanımı en iyi şekilde değerlendireyim mi?"Sonunda ölümünden utanmamaya ve yaşamla ölüm arasındaki son köprünün bütün ayrıntılarını anlatmaya karar vermiş.Hayattaki son dersi, "kendi ölümü" olacakmış.
* * *
Önce sevdiklerini toplayıp, onlara bir "canlı cenaze töreni" düzenlemiş. Bizim ancak ölenlerin ardından yaptığımız sevgi konuşmalarını hayattayken dinleme ve gönlünce cevap verme şansını yaratmış.ABC televizyonunun ünlü haber sunucusu Ted Koppel'ın programına konuk olunca üne kavuşmuş.Dünyanın dört bir yanından mektup yazan, röportaja gelen insanlar ona "son yolculuk"u sormaya başlamışlar.Mori'nin bu sorulara verdiği yanıtlar Türkçede de yayımlandı.(Mitch Albom, "Öğretmenim Mori'yle Salı Buluşmaları", Boyner Y. 1997) Birbirinden ilginç o yanıtlardan benim aklımda kalan ders şu oldu:"Herkes öleceğini bilir, ama kimse buna inanmak istemez. Oysa öleceğimize inansak, bazı şeyleri farklı yapardık. İnsan ölmeyi öğrenince yaşamayı da öğrenmiş oluyor. Budistlerin yaptığını yap ve her sabah omuzundaki küçük kuşa sor:'- O gün, bugün mü? Hazır mıyım? Olmak istediğim insan mıyım? Kariyer, iyi maaş, araba ve ev taksitleri... hayattan istediğim şey bu mu?'"
* * *
"Şuraya uzanmış yavaş yavaş ölürken rahatlıkla söyleyebilirim ki, istediğin kadar güce ya da paraya sahip ol, yaşamı satın alamazsın" diyor Mori..."- Son bir 24 saatin olsa ne yapmak isterdin?" sorusuna ise herkesi şaşırtacak kadar sade bir cevap veriyor:"- Sabah kalkar, jimnastiğimi yapar, ardından çörek ve çayla kahvaltı eder, yüzmeye giderdim. Sonra arkadaşlarımı evde güzel bir öğle yemeğine davet eder, onlara ne kadar değer verdiğimi anlatırdım. Ardından ağaçlıklı bir bahçede yürüyüp renkleri, kuşları seyreder, doğayı içime çekerdim. Akşam sevdiklerimle bir restorana gidip yemek yer ve en güzel kızlarla tükeninceye dek dans ederdim. Ardından eve gelir mükemmel bir uyku çekerdim".
* * *
Sizin bunları yapacak vaktiniz var.Bütün yapmanız gereken arada bir omuzunuza bir bakış atıp sormak:"Bugün mü küçük kuş, bugün mü?.."

5 Ağustos 2007 Pazar


Frank McCourt
Angela'nın KüLLeri

Frank McCourt 1931'de brookly'de doğdu...İşte ozamandan sonra çocukluğunu şöyle özetlemiş McCourt:Geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda,nasıl hayatta kalabildiğime hala şaşarım.Elbette kötü bir çocukluktu;mutlu bir çocuklugun pek kayda değer yanı yoktur zaten.Sadece mutsuz bir çocukluk geçirmiş olmak da,mutsuz bir irlandalı çocuk olmak kadar kötü değildir.Bundan da kötüsü,mutsuz bir irlandalı katolik çocuk olmak.....

Yazar böle sölüyordu ve haklıydıda.1935'da Ekonomik kriz sırasında Amerika'ya gelmişti McCourt ailesi.Yoksulluk üst seviyede ve buna calışmayan yada azda olsa çalıştığı zamanlarda aldığı parayı içkiye yayıran bir babada (Malachy) eklenirse bu adeta işkenceye döner. Henüz beş yaşında olmasına rahmen artık heRşeyin farkındadır.O kadarki 7 aylık kardeşinin vefat etmesinin ardından annesine (angela) oldugu destekte gözüküyodu.o çocukluğunun güzelliğini sadece babasının anlattığı Cuchulain (İrlandayı kurtaran adam) hikayelerini dinleyerek ve merdivenin 7. basamağındaki hayali melegine konustugu zamanlar yaşabiliyodu.Belkide hayatta kalmasının sebebide bunlardır.Babasının aksine annesi onlar için cok savaşmış McCourt'un kusursuz kahramınıdır.Zor çocukluk döneminde McCourt'un en büyük hayali Amerika'ya geri dönmekti ve güçte olsa başardı bunu.Bir millettin sömürüldüğü insanlarının günlük yaşantısını bu kadar realist anlatan bir kitap olmazdı herhalde.Bir insanın inannınca neler yapabicegini hayalerinin peşinden koşunca neler yapabileceğinin adeta dersini veriyor.O annesini örnek aldı çünkü o annesinin kanatlarının altında güvendeydi çünkü annesi onlar için kocaman bir ateş onlarda ANGELA'nın KÜLLERİydi.

23 Temmuz 2007 Pazartesi

pAraSal zEka


^^Kendine yatırım yapmak^^bunu emınım ilk defa duymussunuzdur.nedemk acaba?bence.Tasarruf..................... yada söyle kabaca söyliyim ayagını yorganına göre uzatmak.Evet bunu yapabilme becerisini ögretmek,Hakan Turgut'un amacı.Cimrilikle tutumlulugun,cömertlikle savurmanın farkını anlatmaya çalışmış.Çalışarak kazanınan paranın tutulması,onun korunması ıcın alınacak tedbirler.Sadece yaşadıgın zaman degil ileriyi en ince ayrıntısına kadar düşününüp yazılan bir kitap.Eminim burda bu kitapta verılen fıkırleri uygululayanlar.Kendilerine yatırım yaparak zaten tasarruf yapmıslardır :)

4 Temmuz 2007 Çarşamba

NuTuK


Gerçekler evet hepsi burda bu kitapta yazılı iste,o bütün safligi ile anlatmiş ozamanda yaşadıkları ve sonra ne olucakları bize.Heryerde şunu vurgulamıs...BİZİM ÇEHREMİZ HER ZAMAN TEMİZ VE AKTI,HER ZAMAN DA TEMİZ VE AK KALACAKTIR.ÇEHRESİ ÇİRKİN,VİCDANI ÇİRKİNLİKTE DOLU OLANLAR,BİZİM VATANSEVERCE VİCDAN TEMİZLİGİYLE VE NAMUSCA DAVRANISLARIMIZI,KENDİ BAYAGI VE ÇiRKiN İHTİRALARI YÜZÜNDEN ÇİRKİN GÖSTERMEYE KALKIŞANLARDIR.Aslında oldukça açık sözleri.Ama ben size ne anladığımıda anlatıyım....Görülüyor ki,biz her yoldan yanlız ve ancak tek bir temel görüşe dayanarak yararlanırız.O görüş şudur:Türk ulusunu çağdaş dünyada,hak ettiği mevkiye yükseltmek,Türkiye Cumhuriyeti'ni sarsılmaz temeller üzerinde her gün daha çok güçlendirmek... ve bunun için de İSTİBDAD (((((((İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara bağlı olmayarak, çok defa da kanun namına kanunsuzluk yaparak, keyfi hükmünü icra ettirmek. Kimseyi tanımadan kendi dediğini ve keyfi emirlerini kuvvet ve cebir kullanmak suretiyle yaptırmaya çalışmak. Allah'ı ve adaletini unutarak dinsizdarane bir zulümle hüküm ve idare etmek)))))))))))))fikrini öldürmek.
Ancak biz böle olursak yüzümüz ak kalacaktır......
SAYgILAR.

28 Haziran 2007 Perşembe

ÖZGÜRlük


Bu kadar oyunlara rağmen hala nasıl olduda parcalanamadık ve neden degerlerımız onca yıldan bu zamana bozulmadan geldıgını cok ıyı anladım.Sadece o padişahın topraklarında yasıyorlar dıye ona sonsuz saygı ve itaat ettıklerının şahidiydi bu kıtabin sözcukleri.Ve özgurluklerı ıcın onlara ne verılırse verılsın hıc bır cıkar ugruna ondan vazgecmeyeceklerını ögrendım.Sanırım bu bizim kanımızda var.İnsan olmayanlara insanlık derslerini verdık yıllar boyunca kadına,cocuga degerı asıladık.Onlara kımse dokunamazdı ayrı bır yerlerı vardır onların,bu sadece bitanesi ,sonra kula kul olmamayı gösterdık bız sadece kendı özgurlugumuz ıcın savasmısız tarih boyunca.ben basım yukarıda yuruyebılırım sanırım cunku geçmısımızde yoktur bı haınlık yapan.Kendı ıcımızde yapmaya calısanlarada yaradan bir kurtarıcı göndermiş her zaman bizlere.Uzun lafıııııııııın kısası kendımızı kendımıze anlatmak zor olur bence bunu başkalarının okuması gerekir okusunlarki hala ugrasmasınlar bosuna.....ÇÜNKÜ....Anadolu halkının çaglardan,çaglara geliştirdigi ONURlu,özgür insan gücünün ortak eseridir.

18 Haziran 2007 Pazartesi

sıra DIŞI Mı?????

Sıra dışı olmak...?Evet böyle başlamıştık herşeye.Ama neydi sıra dışı ya da sıra dışı olmanın tanımı:İNSANLARIN ÖZGÜR DÜŞÜNMEK,SORUNLARINI YARATICI OLARAK ÇÖZMEK,KENDİ POTANSİYELLERİNİN DOGRULUGUNUNA ULAŞMAK,KENDİLERİNİ VE DÜNYAYI KEŞFETMEK,YAŞAMLARINDA BAŞARILI OLMAK,ZAMANLARINI ETKİLİ KULLANMAK,VERİMLİ VE ÜRETKEN OLMAK DAHA İYİ İLETİŞİM KURMAK İÇİN İHTİYAÇ DUYDUKLARI BİLGİ VE BECERİLERDEN OLUŞMAK -TADIR.DENEMEDGINI DENEMEYE VE BAGLAMALAR YAPARAK YARATICI OLMAYA DAYANAN BİR YAŞAMA FELSEFİSİDİR VE BU FELSEYİ HAYATA GECİRMEK,İHTİYAÇ DUYULAN TEKNİKLERDEN OLUŞMAKTADIR.... hımmm şimdii biraz bişeyleri anladık sanırım.Eminim bunları ögrendıkten sonra herkesin bırazda olsa yaşam tarzı degişmiştir çünkü benim değişti.Ama burda çözdüğüm birşey var oda......klasik...... yani bu tür yaşamdan kacınmak sorunlara cözüm bulmak kendini geliştirmek bilmedıgın herşeyi ögrenmek bunu yaparsan sıra dışı oluyorsun.evet arkadaslar bu hale geldik hiç kimse bişey yapmadıgı için herkes herşeye boyun egdiği için bazı kişiler çözüm bulmaya çalışmasına sıra dışı yaşamış oluyor.biz bunu yeni ögrendik ve iyikide ögrendik.Ama bişeyi yeni anlıyorum yada anlamaya çalişiyorum simdi, hayata sarılmak birazda olsa bu ülkeye faydalı olmak istememiz,bir civi cakma ugraşmasında olan bizler mi sıra dışı oluyoruz?yoksa hiç bişeyi görmezden gelip at gözlüğü takanlar mı?...SAYGILARRR